
Bilim insanları Donald Trump’ın parasetamol(asetaminofen) ilacının çocuklarda otizm spektrum bozukluğunun (OSB) yaygınlığındaki artışta önemli bir faktör olduğu yönündeki son iddiaları reddetti. Ayrıca mevcut araştırmaların kesin sonuçlara varmadığını ve genellikle genetik faktörleri, eşlik eden hastalıkları ve nörogelişimsel bozukluklara ilişkin farkındalığın artması da dahil olmak üzere bir dizi diğer faktörü hesaba katmadığını gösteriyor.
Otizm ve genetik olarak örtüşen dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu (DEHB), son yıllarda bu nörogelişimsel durumlar ile gebelik diyabetinden, doğum öncesi reçeteli ağrı kesiciler, plastikler ve ağır metallere maruz kalma gibi çevresel faktörlere kadar her şey arasındaki bağlantıları inceleyen önemli araştırmaların odak noktası olmuştur. Bu araştırmalara benzer şekilde, son inceleme de bir çocuğun OSB veya DEHB geliştirmesinin tek bir “nedenini” ortaya koymamaktadır. Ayrıca en büyük etken olan genetiği de önemsizleştirmektedir.
Melbourne Üniversitesi Tıp, Diş Hekimliği ve Sağlık Bilimleri Fakültesi Klinik Doçenti Alex Polyakov, “Bu çalışma yeni deneysel bulgular sunmamakta, daha çok mevcut kanıtları sentezleyip eleştirmektedir. İncelemede ele alınan çalışmaların çoğu retrospektif tasarımlıdır, yani olayları meydana geldikten sonra inceler. Bu tür çalışmalar ilişkileri vurgulayabilir, ancak neden-sonuç ilişkisini kanıtlayamaz. Örneğin, hamile kadınların parasetamol almasının yaygın bir nedeni ateşi düşürmektir. Daha sonraki analizler, çocuklarının gelişimsel zorlukların daha yüksek oranlarda olduğunu gösterirse, bunun nedeninin ilacın kendisi mi yoksa ateşin bu sonuca katkısı mı olduğunu belirlemek zordur.
Polyakov, “Geriye dönük araştırmalar, sonuçları çarpıtabilecek hatırlama yanlılığı, yayın yanlılığı ve seçim yanlılığı gibi önyargılara da eğilimlidir. İstatistiksel yöntemler bu sorunları azaltabilir, ancak tamamen ortadan kaldıramaz.”
Polyakov, asetaminofene (parasetamol) odaklanan bu yeni yaklaşımla ilgili birkaç önemli konuya değiniyor: Retrospektif, gözlemsel korelasyon çalışmaları, karıştırıcı faktörlerle doludur. Örneğin, yara örtülerinin enfeksiyon riskinin artmasıyla bağlantılı olduğunu öne süren bir araştırma ortaya çıkabilir, ancak yara örtüsünün sorun olduğunu varsaymak, bireysel bağışıklık tepkileri, pansuman kullanımı, yaşam tarzı değişkenleri ve enfeksiyonları etkileyen diğer sağlık sorunları gibi diğer faktörleri göz ardı etmek anlamına gelir.
Otizm ve DEHB Büyük Oranda Kalıtsal Kaynaklı
Ayrıca, OSB ve DEHB’nin her ikisinin de yüksek oranda kalıtsal olduğu, yani bilim adamları bu durumları etkileyen yaşam tarzı faktörleri olduğuna inanırken, genel kanı tek bir “neden” olmadığı yönündedir. 2021 yılında, geniş bir araştırma ekibi, genom çapında bir ilişki çalışmasında (GWAS), OSB insidansının, vakaların %50’sinde tek bir nükleotiddeki DNA dizisindeki kalıtsal bir varyasyonla (tek nükleotid polimorfizmi, SNP) bağlantılı olduğunu buldu. Buna ek olarak, yine yüksek oranda kalıtsal olan diğer genetik varyantların da OSB vakalarının yaklaşık %80’ini etkilediği düşünülmektedir.
Araştırmacılar, “Otizm spektrum bozukluğu, önemli klinik heterojenliğe sahip bir nörogelişimsel durumdur. Kalıtsallık tahminleri yüksektir (~ 80%) ve genetik yapı, de novo, nadir ve yaygın genetik varyantları içeren karmaşıktır. Bu heterojenliği çözmek ve genetiğin otizmle ilişkili klinik özelliklere nasıl katkıda bulunduğunu anlamak için bir yaklaşım, derin fenotipik bilgileri biyolojik veri setleriyle birleştiren kohort veri setleridir,” diyor.
“Otizmde, kalıtımla izlenen genetik varyasyonun çoğu, tek nükleotid polimorfizmi (SNP) tabanlı kalıtımla ölçülen ve ~%40-50 olarak tahmin edilen yaygın genetik varyasyonla açıklanmaktadır” diye devam ettiler.
Dolayısıyla, OSB ve DEHB ‘nin temelde DNA’mızın bir parçası olduğu dışında, bildiklerimize göre – ki bu hiçbir şekilde tam bir tablo değildir – nörogelişimsel bozuklukların genetik şablonuna sahip hamile kadınların reçetesiz ağrı kesici ilaçları kullanma olasılığının daha yüksek olduğu gibi ilgili sağlık etkileri vardır. Son yıllarda ağrı duyarlılığı ile OSB ve DEHB arasındaki bağlantıyı inceleyen çalışmalar ortaya çıkmış ve sinyal düzenleme bozukluğunun, biyolojik olarak farklı işleyen beyinlere sahip kişilerde akut ve kronik ağrı deneyimlerini değiştirdiğini ortaya koymuştur.
Polyakov, “Araştırmalar, otizm spektrum bozukluğu (OSB) ve dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğunun (DEHB) ağırlıklı olarak genetik faktörlerden kaynaklandığını ve bu faktörlerin toplam riskin yaklaşık %70-80’ini oluşturduğunu, çevresel etkilerin ise toplam riskin sadece %20-30’unu oluşturduğunu göstermektedir. Bu çevresel faktörler arasında, ebeveynlerin yaşı, prematüre doğum, annenin sağlık durumu ve hava kirliliği gibi birçok etken rol oynamaktadır ve her biri sadece küçük bir katkı sağlamaktadır. Bu nedenle, hamilelikte parasetamol kullanımının herhangi bir etkisi, bu çok daha büyük genetik etkilerle karşılaştırıldığında çok küçük olasılıkla olacaktır. Bu, hamilelik sırasında parasetamol tamamen ortadan kaldırılsa bile, bunun neredeyse kesinlikle önemsiz bir etkisi olacağı anlamına gelir.
Tüm bu faktörlerin yanı sıra, bilimsel çalışma tasarımının da bir sorunu var. Bilim adamları, veri önyargılarını ortadan kaldırmak için ellerinden gelen her şeyi yapmakla yükümlüdür, ancak verilerin nasıl toplandığı, hangi istatistiksel modellemenin uygulandığı ve sonuçların nasıl çıkarıldığı, çalışma sonuçlarında büyük rol oynar. Araştırmanın bu yönü, bu çalışmaları çevreleyen tartışmalarda gözden kaçabilir. İşte bu, bilim adamlarının son incelemenin ardından vurguladıkları bir noktadır.
La Trobe Üniversitesi Psikoloji ve Halk Sağlığı Fakültesi’nde yardımcı doçent ve Duke-NUS Tıp Fakültesi Cerrahi Akademik Klinik Programı’nda klinik doçent olan Kevin Yap, “ABD’de yapılan son bir inceleme, doğum öncesi parasetamol kullanımı ile otizm oranlarının biraz daha yüksek olması arasında bir ilişki olduğunu bildirmiştir, ancak kardeş karşılaştırmaları kullanan büyük bir İsveç araştırması, aile faktörleri kontrol edildiğinde herhangi bir etki bulamamıştır. ABD’deki gözlemsel çalışmaların tasarımı (örneğin, kendi beyanı ile reçete verileri), maruz kalma zamanı ve süresi ve diğer karıştırıcı faktörlerin nasıl ayarlandığı açısından farklılık göstermektedir; bu nedenle, bu çalışmanın sonuçları dikkatle değerlendirilmelidir,” diyor.
Sonuç olarak, OSB ve asetaminofen/parasetamol ile ilgili yeni duyurular, bilim insanlarının halihazırda bulduklarını akılda tutarak dikkatle değerlendirilmelidir: Çalışmaların sonuçları çelişkilidir, OSB ve DEHB oldukça karmaşıktır ve tam olarak anlaşılmamıştır . Bu neden tek bir nedene sonucu bağlamak, araştırmalarda seçici davranma konusunda tehlikeli bir emsal oluşturur.
Monash Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olan Dr. Hannah Kirk, “Otizm, tek bir nedeni bağlanamayacak bir nörogelişimsel durumdur. Ancak araştırmalar, genetik faktörlerin önemli bir rol oynadığını ve yüzlerce genin otizmle bağlantılı olduğunu göstermektedir. Hamilelik sırasında Tylenol(parasetamollü bir ilaç) kullanımının otizm riskini artırabileceğine dair son zamanlarda ortaya atılan iddialar, anne ve baba adayları arasında anlaşılır bir şekilde endişe yaratmıştır. Ancak, Tylenol’ün ana maddesi olan asetaminofenin(parasetamol) otizme neden olduğunu gösteren hiçbir çalışma yoktur. Bazı araştırmalar asetaminofen(parasetamol) kullanımı ile otizm arasında bir bağlantı olduğunu bildirirken, diğerleri böyle bir bağlantı olmadığını belirtmiştir. Önemli olan, bağlantı ile nedensellik arasında fark olduğudur.
Parasetamol ve Otizm Arasında Bir Bağlantı Bulunamadı
“2,48 milyon doğum verisini analiz eden yakın zamanda yapılan büyük ölçekli bir araştırmada, araştırmacılar kardeşleri karşılaştırdıklarında (genetik ve çevresel faktörleri kontrol etmek için kullanılan bir yöntem) asetaminofen ile otizm arasında herhangi bir bağlantı olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu, genetik veya altta yatan anne sağlığı sorunları gibi diğer faktörlerin bulguları daha iyi açıklayabileceğini düşündürmektedir.
Ateşin kendisinin de olumsuz gebelik sonuçlarıyla bağlantılı olduğu da unutulmamalıdır. Çoğu durumda, ateşi asetaminofen ile tedavi etmek bu riskleri azaltabilir. Hamile kişiler, ağrı ve ateşi yönetirken sağlık hizmetleri sağlayıcılarının tavsiyelerine uymaya devam etmelidir.”
OSB ve DEHB tanılarındaki artış, son yıllarda birçok faktörün etkisiyle gündeme gelmiştir: tanı yöntemlerindeki değişiklikler, hizmetlere daha iyi erişim, nörogelişimsel bozuklukların spektrumu ve bunların tarihsel olarak çocukluktan itibaren yanlış tanı konulan kadınlarda nasıl ortaya çıktığına dair daha iyi anlayış ve yetişkinlerin çocuklarıyla otizm yolculuğuna çıktıktan sonra kendi tanıları hakkında farkındalık kazanmaları.
Tıbbi tavsiye her zaman, hamilelik sırasında herhangi bir ilaç almadan önce sağlık uzmanlarına danışmak olmuştur.
Polyakov, “Kanıtların dengesi, hamilelik sırasında uzun süreli veya yüksek dozda parasetamol kullanımının çocuk için risk taşıyabileceğini, yalnız ara sıra veya kısa süreli kullanımın zararlı olma ihtimalinin düşük olduğunu göstermektedir. Bu sonuç, tıpta daha geniş bir ilkeyle uyumludur: tüm ilaçlar, sadece açıkça gerekli olduğunda, en düşük etkili dozda ve mümkün olan en kısa süre için dikkatli bir şekilde kullanılmalıdır. Bu kılavuz, ağrı ve ateş tedavisi için parasetamolün birçok alternatifinin çok daha büyük riskleri olduğu hamilelik döneminde özellikle önemlidir.”
Avustralya Çocuk Araştırma Enstitüsü’nde Angela Wright Bennett Otizm Araştırmaları Profesörü olan Profesör Andrew Whitehouse şunları ekledi: “Otizm, birçok genetik ve çevresel faktörün etkilediği karmaşık bir durumdur. Bu alandaki her türlü küçük ilişki, kadın ve gelişmekte olan bebek için hamilelikte tedavi edilmeyen yüksek ateşin riskine karşı değerlendirilmelidir.”
Bu arada, ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), OSB ile de bağlantılı olan serebral folat eksikliği (CFD) için onlarca yıldır kullanılan bir folinik asit ilacı olan lökovorin (marka adı Wellcovorin) ilacının onayını hızlandıracağını duyurdu. Lökovorin, temel bir B vitamini olan folatın bir formudur. Daha önce, vücudun folat kullanımını engelleyen metotreksat gibi bazı kanser ilaçlarının toksik etkilerini önlemek için FDA tarafından onaylanmıştı. Bugüne kadar, farklı dozlar ve başarı kriterleri kullanan sadece dört küçük, randomize çalışma, leucovorin’in hamilelik sırasında OSB riskini azaltmada veya çocuklarda semptomları tedavi etmede yararlılığını araştırmıştır. FDA’nın bu kararında atıfta bulunduğu tek çalışma, sadece 40 kişiyle 2024 yılında yapılan bir denemedir. Genel olarak, bilimsel veriler kesin değildir ve bu alanda daha fazla çalışma yapılması gerekmektedir.
Son olarak, OSB ve DEHB’nin nihayetinde nörogelişimsel durumlar olduğunu da unutmamak gerekir. Hastalık araştırmalarından farklı olarak, bu durumların “tedavisi” yoktur ve bunları “düzeltilmesi gereken” bir şey olarak ele almak, nörolojik çeşitliliğe sahip kişilerin farklı değil, bir sorunu olduğu fikrini sürdürmeye devam eder. OSB ve/veya DEHB spektrumunda yaşamak da bir dizi zorluk getirir, ancak savunucular, “düzeltme”nin bireyden çok topluma odaklanması gerektiğini, böylece bu farklılıkların daha iyi desteklenebileceğini ve nihayetinde herkesin yararına olacağını öne sürmektedir.
İngiltere Otizm Araştırma Merkezi Direktörü Profesör Simon Baron-Cohen, “Otizmin sadece bir engel olmadığını biliyoruz. Aynı zamanda bir farklılıktır ve bazen bu farklılıklar güçlü yönleri, hatta yetenekleri de içerir. Ve bence otizmin bu yönü ihmal edilmiştir.”
Bu güçlü yönler hakkında daha fazla bilgi için, insan evrimini ve nörolojik çeşitliliğin ne kadar süredir var olduğunu ve insan popülasyonlarının hayatta kalmasına nasıl yardımcı olduğunu inceleyen bazı ilginç çalışmaları tekrar gözden geçirmenizi öneririz.
Kaynak: https://newatlas.com/adhd-autism/experts-acetaminophen-autism/
