Sinestezinin sahip olduğu bilişsel yararlar öğretilebilir mi? Bu gibi sorular Jack Dutton The Psychologist’de Şubat ayında yayınlanan makalesinde soruluyor. Sinestezi ilk kez 1812’de rapor edilse de, nörolojik kondisyonu ancak 1990’larda tanımlanabildi.
Bir duyunun uyarılmasıyla oluşan sinestezinin bilinen 60 tipi var. Bunlar tat, ses, görme gibi duyuların otomatik olarak bir diğer duyuyu harekete geçirmesiyle oluyor. Uyandıkları her sabah kendine has ve değişik. Basitçe gazete okurken bile okudukları her bir kelimede gözlerinin önünde bambaşka renkler parlıyor. Beethoven’ın konçertolarından birini dinlemek onlar için bir havai fişek gösterisine dönüşüyor. Kapı çaldığında çevrelerinde farklı büyüklükte üçgenler görüp, gökkuşağına baktıklarında farklı sesler duyuyorlar. İşte tüm bunlar sanrılar gören birinin değil, sinestezi hastalığına sahip bireylerin yaşadıkları.
Bununla beraber sinesteziye sahip insanlar hafıza testlerinde daha iyi performans gösterirken, özellikle de renk içeren testlerde kelimeler veya şablonlar ve bu yetenek müzikle ilgili yaratıcı disiplinlere aktarılabilir.
Çoğunlukla kalıtsal olduğu düşünülse de çocuklukta yaşanan çevresel bağlantıların sinestezi semptomlarına büyük bir etkisi olduğu düşünülüyor.
Yapılan araştırmalar bu durumla ilgili önemli yaklaşımların öğrenilerek, hafıza ve yaratıcılığa potansiyel etkileri olabileceği düşünülüyor. Böylece otizm,disleksi ve ADHD gibi nörolojik bozuklukların etkilerinin azaltılabileceği düşünülüyor.
Dr Nicolas Rothen ‘den bir alıntı yaparak durumu şöyle tahmin ediyor: ’ Son on yılda sinesteziye sahip olan insanlardan endişe duyulurken, bugün insanlar sinestezinin etkilerini inceleyerek, onun avantajlarını ve dezavantajlarını sorguluyor,”
Kaynak : http://www.sciencedaily.com/releases/2015/01/150129094218.htm
http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/biyopsiko.htm